Rusya'nın ekonomik efsanesi yok oldu: "Ne kadar çok savaşırsa o kadar zenginleşir" anlayışından Çin'e bağımlılığa

Son günlerde, Rusya Ekonomi Geliştirme Bakanı Reshetnikov nadir bir şekilde uyarıda bulundu ve Rusya ekonomisinin duraklama eşiğinde olduğunu belirtti. Bu asla abartılı bir ifade değil. 2025 yılına ait ekonomik veriler açıklandıktan sonra, bir zamanlar gözde olan "daha fazla savaş, daha fazla zenginlik" miti artık geçerliliğini yitirmiş gibi görünüyor.

Son veriler, bu yılın ilk çeyreğinde Rusya'nın GSYİH'sının yalnızca %1,4 büyüdüğünü, ikinci çeyrekte ise %1,1'e gerilediğini gösteriyor. Önceki iki yılın yüksek büyüme oranları ile karşılaştırıldığında, bu düşüş oldukça belirgin. Rusya ekonomisi aslında 2014'teki Kırım krizi sonrası düşük büyüme durumuna geri dönmüştür.

Ukrayna savaşının patlak verdiği ilk dönemleri hatırlıyorum, o zaman neredeyse herkes Rus ekonomisinin çökeceğini öngörüyordu. 2022'de Rusya'nın GSYİH'si gerçekten %1.4 küçüldü. Batı'nın yaptırımları peş peşe geldi: yurt dışındaki varlıklar donduruldu, bankalar SWIFT sisteminden çıkarıldı, enerji ihracı kısıtlandı, tedarik zinciri kesildi, enflasyon fırladı.

Ancak daha sonraki gelişmeler beklenmedik oldu. 2023'te Rusya ekonomisi güçlü bir şekilde toparlandı ve yıl boyunca ortalama %3,6 büyüme kaydetti. 2024'te bu büyüme ivmesi devam ediyor ve yıllık GSYİH büyümesi yaklaşık %4 olarak gerçekleşiyor.

Rusya gerçekten de bunu başardı, birkaç önemli dönüşüme dayanarak: Öncelikle, doğu pazarlarına hızla yönelmek, Çin ve Hindistan Rus enerji kaynaklarının en büyük alıcıları haline geldi; ikincisi, ithalat ikamesini güçlü bir şekilde teşvik etmek, Batılı şirketlerin çekilmesinden sonra Rusya yerli üretimi destekledi; son olarak, hükümet yüksek petrol ve gaz gelirlerini halkı sübvanse etmek için kullandı, böylece fiyatları ve istihdamı geçici olarak stabilize etti.

Ancak 2025'te durum hızla kötüleşti. Bunun üç ana nedeni olduğunu düşünüyorum:

Birincisi, yüksek faiz oranları ve enflasyon sorunu. Enflasyonu baskılamak için Rusya Merkez Bankası yüksek faiz oranlarını sürdürmek zorunda kaldı, bu da işletmelerin borçlanma maliyetlerinin fırlamasına neden oldu ve hem yatırım hem de tüketim baskı altında kaldı.

İkincisi, enerji fiyatlarının düşmesi. Rusya'nın ekonomik omurgası, petrol ve gaz ihracatıdır; son iki yılda yüksek petrol fiyatlarıyla bolca kazanç elde etti, ancak bu yıl uluslararası enerji fiyatları düştü ve ihracat gelirleri belirgin şekilde azaldı.

Üçüncüsü, savaşın maliyeti çok yüksek. Sürekli savaş büyük askeri harcamalar gerektiriyor, mali durum sıkışıyor, altyapı yatırımları ve sosyal yardımlar ciddi şekilde kısıtlanıyor.

Benim açımdan, "daha fazla vurdukça daha zengin olmak" temel olarak sadece bir aşamalı yanılsamadır. Kısa vadede, askeri sanayi ve enerji ekonomiyi destekleyebilir, ancak uzun vadede, sanayi yapısının tekdilliği, teknik yenilik eksikliği, sermaye çıkışı gibi sorunlar er ya da geç patlak verecektir.

Batı yaptırımları Rusya'yı hemen çökertmemiş olsa da, zaman geçtikçe yaralar daha da büyüyor. Teknolojik kopukluk, finansal izolasyon ve tedarik zinciri boşlukları yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bu durumda, Rusya'nın Çin'e bağımlılığı giderek artacak.

Bu sadece Putin'in seçimi değil, aynı zamanda Rusya'nın gerçek kaderidir. Kremlin'de kim oturursa otursun, Çin Rusya'nın en önemli ve en güvenilir ortağı olacaktır. "Daha fazla savaş, daha fazla zenginlik" mitinin çöküşüyle birlikte, Rusya ekonomisini istikrara kavuşturmak için tek dayanağı Çin olacaktır.